Connect with us

Yazarlar

Herkes Yer İçer, Hesabı Bodrumlu Öder…

Yayınlandı

Tarih

abdulkadir sevindik bodrum spor tv

Askerlik görevini yaparken okulumuza öğretmen olarak atanan Muzaffer Kartal‘ın, 1979 yılında kurduğu okul voleybol takımıyla dünyama yaptığı dokunuşun yarattığı sinerji, yaklaşık 45 yıldır devam ediyor.

Önce okul takımı sonra Arçelik alt yapıları ve A Takımı, devamında NETAŞ, Tekel kulüpleri ile İTÜ’nün üniversite takımlarında yaklaşık 15 sezon voleybol oynayan bendeniz, konunun devamını kulüp yöneticiliği ve antrenörlükle getirdim.

Bugünlerde de edindiğim birikimi; yazarak, yeri geldiğinde anlatarak, ihtiyaç duyulması halinde projelerde görev alarak paylaşmaya devam ediyorum.

Başka bir deyişle; bilmediğimi bildiğim konulardaki suskunluğumun yanında, bildiğim konularda zaman zaman tekrara düşen söylemlerim bu yüzdendir.

Bodrum’da ki son 15 yılım; içerisinde sportif alanda oluşan başarılar ve bu başarıların oluşturduğu sonuçların içine gizlenmiş; neyi bilmediklerini bilemediklerine şahitlik ettiğim insanların performanslarını gözlemlemekle geçti.

Kısaca şöyle ifade etsem yerinde olur sanırım.. Planında ve üretiminde hiçbir emeğimizin olmadığı bir ürünü, market rafından parayla satın almışçasına elde edilen başarılar  ve sonrası yaşanan durum da ortada..

Stat yok, salon yok, tesis yok isyanları bla bla bla..

Çünkü Bodrum’da sporun; politikası yok, planlaması yok en önemlisi konuyu yönetecek yetkinliğe sahip kimlikler sahada yok..

Yukarıda dedim ya.. Neyi bilmediğini bilmeyen insanların yönettiği bir yer oldu çıktı Bodrum..

*** 

Bodrum’un 40’lı, 50’li ve 60’lı yıllarda yaşadığı ekonomik sıkıntılar, 80 ihtilali sonrası Turgut Özal döneminde hızla evrilerek, sindirilmekte zorlanılan bir zenginliğe dönüştü.

Yaşanılan bu sert evrilme Bodrumlunun; yaşam tarzında hızla birincil ihtiyaçlarında güncellemeyi sağlasa da, sosyo-kültürel gelişmeyi beraberinde getiremedi.

Günün sonunda; birincil ihtiyaçlarını en sol şeritte Ferrari hızıyla yaşayan Bodrum‘un, altyapı, çevre ve sosyo-kültürel konular özelindeki gelişimi otobanın sağında seyreden nakliye kamyonu hızında kaldı.

Son 41 yıl içerisinde Bodrum’u yöneten belediye başkanları ve meclis üyelerinin, farklı oranlarda da olsa sorumluluğu var bugün yaşananlarda..

Nasıl mı?

Bireysel zenginleşmeler ve kariyer planlamaları içine sıkışmış yoğun meşguliyetin içerisinde; altyapı, su, çevre, kültür ve spor gibi konularda hiçbir şey yapmayarak..

Peki bu yazının konusu olan spor başlığı altında elde olan ne;

Paldır küldür yapılan Gümbet Spor Salonu ve sponsorlara yaptırılan Yalıkavak Spor Salonu’un yanında bazıları halı saha büyüklüğünde bakımı bile doğru dürüst yapılamayan birkaç futbol sahası diyebiliriz.

Son 41 yılın spor envanteri listesinde yer alan tesisler, ne yazık ki bu kadar..

Muğla’nın büyükşehir belediyeleri kanununa geçmeden önce Bodrum’un; bir ilçe on belde belediyesiyle yönetildiğini de hatırlatmak istiyorum.

Gelen giden her başkanın yaptığı yerel yöneticiliğini, kariyer planlamaları için çaktıkları çivilerden ibaret olarak görüyorum. Bu günden geriye doğru gidersek spor alanında harcanan her lira, vur patlasın çal oynasın babında..

Başka bir deyişle; “Herkes Yer İçer, Hesabı Bodrumlu öder”

Sporun doğru yönetilebilmesi için farklı açılardan bakıp, değerlendirmeler yaparak yazmaya devam edeceğim. Teknik bir dille anlatmaya çalıştığım ama çok da başarılı olamadığım durumu, bu defa bir örnekle ifade ederek bu bölümü kapatayım…

Son 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda yapılan Bodrum ve Turgutreis konserlerinde harcanan parayla Bodrum’a bir spor salonu yaptırmak mümkün olsa gerek.

Genç Belediye Başkanının bir basın toplantısıyla; bu yılki kutlamalarda yıldız sanatçılara yaptırmayı planladığımız konserler için ayırdığımız bütçeyi Turgutreis’e spor salonu yapmaya yönlendiriyorum açıklaması ne kadar yerinde ve doğru olurdu.

Üzerinden iki hafta geçmedi daha.. Çıkın sokağa sorun bakalım o konserleri hatırlayan var mı?

Tabii ki konserler de yapılacak ve yayınlarla tüm Bodrum’a ulaştırılacak. Bunu günün anlam ve önemi dahilinde genç ve Bodrumlu sanatçılarla yapmak da mümkün olsa gerek.

Örneği daha da pekiştirmek gerekirse; eksikleri olsa da her gün yeni bir hizmete imza atan Binnaz Karakaya Spor Salonu’nu verebiliriz.

Verdiği hizmetle gözümüzün önünde, haberlerimizin içinde.. Yer bağışını yapan Karakaya ailesi ile salonun yapımında emeği olan Mazlum Ağan Başkana teşekkürler..

***

Gelelim yaşadığımız süper lig sarhoşluğuna..

Fikret Öztürk’ün 4 yaşındaki takımı Bodrum FK, Adana’da oynadığı play-off finalinde Sakarayaspor’u 3-1 yenerek süper lige yükseldi. Bu galibiyetin benim izlediğim maçların içerisinde oynanan en iyi futbolla alındığı düşüncesindeyim. Şampiyonluk yolunda emeği geçen herkese teşekkürler..

Bodrum’u oldukça sevindiren bu sonuç, yazımı kaleme aldığım bu akşam Bodrum Belediye Meydanı’nda coşkuyla kutlanacak. Yine bir konser ve canlı yayınla..

Yakın Çağı yaşayan dünyanın, yeni nesil bacasız sanayisi olarak adlandırabileceğimiz profesyonel futbol, artık bir yatırım aracı olarak anılmaya başlandı.

Giderek Dünya’nın ultra zenginlerinin oyuncağı ve hobisi haline gelen bir spor branşına dönüşen profesyonel futbolun, büyük yığını çok yakından ilgilendirmediği düşüncesindeyim.

Ayrıca Bodrum’a yapılacak bir stadın yatırım maliyeti, Bodrum’un öncelikleri arasında da değildir.

Bodrum’un altyapı ile ilgili çözüm bekleyen bunca sorunu varken, bir süper lig takımının bir yıllık maliyetiyle yapılacak tesislerin sorumluluğu, bu işlere para yatıranların öncelikleri arasında olmalıdır.

Bodrum’a yapılacak gerçek katkılar manevi değeri olan kupalardan ve başarılardan daha çok, kazandırılacak tesislerle olmalıdır.

Profesyonel futbol, basketbol ve voleybola milyon liraları yatırmaya karar veren spor girişimcileri, önce tesis yatırımlarını planlamalı. Mabedi olmayan profesyonel takım olmaz düşüncesindeyim..

Mabedi bir kenara bıraktık; alt yapılarıyla tüm amatör kulüplerin yararlanacağı devlet ve belediye spor tesislerini adeta işgal eden profesyonel kulüplerin, antrenman tesisleri bile yok.

Devletin ve yerel yönetimlerin sorumluluğuna gelince; bu kurumlar spor konusundaki tüm imkanlarını ve bütçelerini öncelikle; amatör spor kulüplerine, amatör sporculara ve halkın bedelsiz yararlanacağı tesislere harcamalıdır.

Bu arada şampiyonluk kutlama gecesinde olan bitenle, Asi Tayfa‘ya yapılan saygısızlığı yazmak için Bodrum’un ayılmasını bekleyeceğim..

****

Sonsöz; Bodrum Belediyesi’nin Bodrumspor’dan, Bodrumspor’un da Bodrum Belediyesi’nden kurtulması konusunun takipçisi olmaya devam edeceğim.

Haziran ayı sonunda yeni bir “oldu da bitti maşallah” kıvamında kongreye hazırlık var. Ama karnımız tok bilinsin. Seçimli B.B.Bodrumspor kongresi, Başkan Tamer Mandalinci’nin spor konusunda ki ilk ciddi sınavı olacak bence.

Bodrumspor kamburunu Bodrum Belediyesi’nin sırtından atması beklentisindeyim. En azından ayağını yorganına göre uzatan bir Bodrumspor’u oluşturmak için..

“Zengin babanın, şımarık kızının, pahalı arabası Mini Morris” benzetmesindeki gibi “zengin belediyenin, şımarık çocuklarının, maliyetli kulübü” durumu yaşamaya devam etmeyelim umuduyla, sporla kalın..

Önemli not: Teşbihte hata olmaz..

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarlar

Bir Maçtan Fazlası: Bodrum’da Futbolun Vicdanı…

Yayınlandı

Tarih

Yayınlayan

Yazarlar

Bodrum’da oynanan Bodrumspor–Amedspor karşılaşması, skor tabelasının çok ötesinde bir anlam taşıdı.

Golsüz biten bir maçtan geriye; kırılan camlar, atılan taşlar, yaralanan insanlar ve sporun ruhuna yakışmayan bir dil kaldı. Futbol konuşmamız gereken bir günde, ne yazık ki şiddeti ve provokasyonu konuşur hâle geldik.
Bu kent, futbolu hep bir rekabet alanı olarak gördü; hiçbir zaman bir düşmanlık sahası olarak değil. Bodrum’un tribünleri, farklılıkların yan yana durabildiği ender alanlardandı.

Ancak bu maçta, tribün coşkusunun yerini öfke aldı; sporun birleştirici dili yerini ayrıştırıcı bir dile bıraktı. Kadınlara yönelik cinsiyetçi küfürler, barışçıl taraftarlara yönelik saldırılar ve yaşanan yaralanmalar asla kabul edilemez. Bu noktada artık “münferit” kelimesinin arkasına sığınamayız.
Özellikle altını çizmek gerekir ki; DEM Parti Bodrum İlçe Eş Başkanları ve yöneticileri, maç öncesinde ve sonrasında Amedspor taraftarlarını sakinleştirmek, provokasyonları engellemek ve olayların büyümemesi için yoğun bir çaba göstermiştir. Olayların olaysız ve barışçıl biçimde sona ermesi için ellerinden gelen tüm gayreti ortaya koyan bu kişiler, ne yazık ki bu tutumlarının karşılığında hedef hâline gelmiş, darp edilmiş ve şiddete maruz kalmıştır.
Bu çerçevede, DEM Parti Bodrum İlçe Eş Başkanı Ersin Yaşar, polis müdahalesi sırasında aldığı darbeler sonucu ayağında kırıklar oluşacak şekilde yaralanmıştır. Aynı şekilde Amedspor taraftarları arasından da yaralananlar olmuştur. Olayları yatıştırmaya çalışanların zarar görmesi, yaşananların sıradan bir güvenlik sorunu değil, ciddi bir yönetim ve müdahale hatası olduğunu göstermektedir.
Yaşananları yalnızca bir maç günü gerilimi olarak görmek de eksik olur. Ülkede uzun süredir kullanılan sert ve kutuplaştırıcı dil, spor alanlarına kadar sızmış durumdadır. Barıştan söz edilen bir dönemde, Kürt yurttaşları hedef alan nefret söyleminin tribünlerde ve sokakta karşılık bulması, bu sürecin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bodrum’da yaşananlar, bu kırılganlığın tehlikeli bir yansımasıdır.
Bir diğer önemli başlık ise güvenliktir. Maç öncesi ve sonrası yaşananlar, açık bir organizasyon ve asayiş zafiyetini ortaya koymuştur. Olayların büyümemesi için çaba gösterenlerin hedef hâline gelmesi, yaralanmaların yaşanması ve barışçıl taraftarların korunamaması; “gerekli önlemler alındı” söylemini geçersiz kılmaktadır.

Spor alanlarında güvenliği sağlamak bir tercih değil, kamusal bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun nerede ve nasıl aksadığı mutlaka açığa çıkarılmalıdır.
Bodrum’u birkaç provokatörün yarattığı görüntülerle tanımlayamayız. Kürt yurttaşlarımız, bu kentin sosyal ve ekonomik yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır; Bodrum’un emeğidir, kültürel zenginliğidir. Onları hedef alan her ırkçı ve ayrımcı söylem, doğrudan Bodrum’un birlikte yaşama kültürüne yönelmiş bir tehdittir. Sporun arkasına saklanarak yapılan her provokasyon, yalnızca karşı tarafa değil, futbolun kendisine de zarar verir.
Futbol; rekabet ister ama düşmanlık istemez. Tribünler; coşku ister ama şiddet istemez. Bu nedenle kulüplerin dili, yöneticilerin tutumu ve güvenlik anlayışı yeniden düşünülmelidir. Cezasızlık algısı güçlendikçe, benzer olayların tekrar etmesi kaçınılmaz hâle gelir.
Bodrum, barışla anılmayı hak eden bir kenttir. Bu kentin adı ne şiddetle ne de nefretle yan yana gelmelidir. Bodrumspor–Amedspor maçında yaşananlar, sporun ve toplumsal barışın ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu kırılganlığı görmezden gelmek değil, sorumluluk alarak onarmak zorundayız.
Bu artık bir temenni değil, ortak bir sorumluluktur:
Sporu yeniden insan onuruna, eşit yurttaşlığa ve barış içinde birlikte yaşama fikrine yakışır hâle getirmek.

Okumaya devam et

Yazarlar

Bodrumspor’un Kayıp Ruhu… Kimin Takımı Oldu Bu Kentin Gururu?

Yayınlandı

Tarih

Yayınlayan

duran ozturk arena haber 1

Bir zamanlar mahalle aralarında yankılanan “Bodrumspor!” sesleri bugün yerini soğuk tribün koltuklarına, holding logolarına ve pahalı kombine fiyatlarına bıraktı. Oysa bu takım, Bodrum’un ruhuydu; esnafın, öğrencinin, balıkçının, öğretmenin ortak sevinciydi. Ama artık değil. Artık Bodrumspor, bir kentin takımı olmaktan çıkıp bir sermaye markasına dönüştü.

2019 yılında yapılan o tartışmalı devirden bu yana değişen sadece tabeladaki isim olmadı. “Bodrum FK” olduktan sonra takım, adeta bir holdinge evrildi. Tüzüğe aykırı biçimde, kentin ortak mirası sayılan kulüp yüzde 51’den fazla hissesiyle “üç kuruşa” el değiştirdi. Dönemin belediye başkanının açıklamaları hâlâ gazetelerde duruyor; ama bu uyarılar o gün duyulmadı. Bugün geldiğimiz noktada, Bodrum halkı artık tribünde değil, kenarda izleyici.

Kulübün borçlandırılması, yönetim kadrosunun belediyeyle işi olan kişilerden seçilmesi, futbolcu anlaşmalarında ve bilet fiyatlarında süregelen şaibeler… Bunların hepsi birikerek, Bodrumspor’u halkın elinden aldı. Artık bu takım, sahada kazandığı kadar değil, masada yapılan hesaplarla anılır oldu.

1. Lig’de elde edilen o görkemli başarı bile, bu kopuşu gizleyemedi. Süper Lig’de ise tablo daha da netleşti. Takım sahada var ama kent tribünde yoktu. Çünkü halk, kendini bu hikâyenin bir parçası olarak görmüyor artık. Şehrin ruhu, kulübün logosunda değil, geçmişte kaldı. Futbolun ruhu, paranın ve çıkar ilişkilerinin gölgesinde kayboldu.

Oysa Bodrumspor, bu kentin vicdanıydı. Esnafın kapısına “Bugün Bodrumspor maçı var, erken kapatıyoruz” yazdığı günlerin hatırasıydı. Şimdi ise bilet fiyatlarıyla, sponsorluk ihaleleriyle, stad inşaatındaki söylentilerle anılıyor. Ve belki de en acısı, Bodrumspor artık “bizim” diyemediğimiz bir kulüp oldu.

Bugün bazı dostlar, “Yakındır yeni Bodrumspor’u kurmamız” diyor. Bu cümle sadece bir öfkenin değil, aynı zamanda bir umudun ifadesidir. Çünkü bir kentin kimliği, satılamaz. Bir halkın emeği, devir edilemez. Bir takım, tabelada değil yürekte yaşar.

Belki bir gün, yeniden o ruhu kurarız.
Yeniden Bodrum’un çocukları tribünde yerini alır.
Ve o gün geldiğinde, futbol sadece bir oyun değil, halkın yeniden ayağa kalktığı bir umut olur.

Okumaya devam et

Yazarlar

Yeşil-Beyaz Renklerin Yanına Başka Bir Renk İstemiyorum…

Yayınlandı

Tarih

Yayınlayan

duran ozturk arena haber

Bu yazımda futbolun sahadaki ve tribünlerdeki coşkusunu değil, sporun üzerindeki siyaset gölgesini değerlendireceğim.

Bodrum Belediyesi’nde meclis üyesi olarak görev yapan üstelik Bodrum’da sevilen ve laik bir yaşam tarzıyla tanınan bir ismin “Bodrum, bu akşam sahada yeniden kenetleniyor” diyerek yaptığı paylaşımda, AK Parti logosu ve Türkiye Yüzyılı amblemini kullanması durumuna dikkat çekmek istiyorum.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Bodrum FK’nın adı, logosu ve yeşil-beyaz renkleri, bir sosyal medya paylaşımında siyasi parti sembolleri yan yana getirildi.

Oysa Bodrum FK hiçbir zaman bir partinin vitrini olmadı; Bodrum FK, bu kentin vicdanı, emeğin ve mücadelenin sahadaki karşılığı oldu.

Bodrum FK’nın tarihine baktığımızda, bu kulübün çatısı altında farklı dünya görüşlerinden gelen nice başkan, yönetici ve gönüllü yer aldı.

Solcu da vardı, sağcı da…

Ama herkesin ortak paydası Bodrum adı altında yaşanan spor sevgisiydi.

Bu kulüp, “bizim” ya da “onların” değil, hepimizin takımıydı.

Bodrum FK’nın başkanlık koltuğuna kim oturursa otursun, o koltukta oturan kişi bir partiyi değil, Bodrum halkını temsil etti.

Bugün geldiğimiz noktada ise, ülkenin her alanına siyaseti bulaştıran AK Parti anlayışı, sporu da bu kirliliğin içine çekmekte kararlı görünüyor.

Oysa spor, siyasetin değil; birliğin, kardeşliğin ve adaletin alanıdır.

Bir belediye meclis üyesinin, kamu görevini yürütürken hem belediye kimliğiyle hem kulüp yöneticiliğiyle hem de parti logosuyla paylaşım yapmasını, etik değerler açısından bir hata olduğu düşüncesindeyim.

Bu tür görseller, “Bodrum FK bizim tarafımızda” algısı yaratır ki, bu hem Bodrum’a hem de spora zarar verir.

Bodrum FK’nın adı geçtiğinde akla önce “renklerin kardeşliği” gelir. Yeşil ve beyaz… Yaşamın, barışın, umudun renkleri…

Bu renklere başka bir renk karıştırmak, bu ruhu zedeler.

Bodrum’un özgürlükçü, demokrat ve laik kimliğini bilen herkes, bu kentte siyasetin futbola karışmasına tanıklık etmeyi reddeder.

Çünkü Bodrum, hiçbir zaman biat eden bir kent olmamıştır.

Toplumda karşılığı olan saygın siyasetçilerin, sportif paylaşımları yaparken siyasetin tuzağına düşmemesi değerlidir.

Kentin ortak değerleri her türlü siyasetin üzerindedir, korumak da hepimizin görevidir.

Bodrum FK’nın adı, hiçbir partinin logosunun altında değil; Bodrum halkının yüreğinde yaşamalıdır.

Bodrum FK’nın rengi de logosu da özerktir.

Bu renklerin yanına başka renkler ve logolar düşürülmesine izin vermemek, Bodrum’un ortak değerlerini koruma sorumluluğunun ta kendisidir.

Okumaya devam et

Çok Okunanlar